’MinorityReport0’ adı altında yapılan çalışmalar, her şeyi amaçsız zannedenlerin bilinçlenmesi için birer örnektir.

30 Aralık 2014 Salı

Akıl Kontrolü, BTB Programı.


Herkes istediği şekilde şık giyebilir. Fakat dayatma ile yapılan her şey köleliği doğurur.

Kıyafet sadece kıyafettir. İnsandan daha kıymetli sayılamaz. Kıyafet kişiyi yansıtırken kişinin kıyafetine  müdahale karakterine ve yaşam tarzına müdahaledir. Hiç kimse sırf kabul görmek için modaya uygun giymek zorunda değildir.

"bu tarz benim" programında, yarışmacıların tarzları gerçekten de kendilerine mi ait? "bu tarz benim" diyerek jürinin önüne çıkan kişi, üç modacının da bambaşka isteklerini yerine getirmek zorunda bırakılıyor. Yani o tarz onun değil. "bu tarz bana uygulanıyor" ya da "bu tarz bana dayatılıyor" daha yerinde bir tanım. Baskı, baskı, baskı. Jüri bile hem fikir olamazken yarışmacı ister istemez bundan etkilenerek değişime zorlanıyor. Amaçlanan da bu zaten.

Yarışmacılar arasında gerçekleşen moda dışındaki tartışmalarla, karakter analizi yapmak için izlenilen bir program olduğu düşünülebilir. Yersiz ve aşağılayıcı konuşmalar, program formatıyla yasaklanabilecekken yasaklanmaması, bilakis isteklerinin bu olduğunu gösteriyor. Hatta bunun bir reality show olduğunu ve izlenilebilmek için her şeyi yapabileceklerini itiraf ediyorlar.



İlk sezon programdaki yarışmacılar halktan biri gibiyken ikinci sezon tamamen dayatılan tarzları sunmaya hazırlanıyor. Maske ve başlıklarıyla kıyafetlerini göstermeden önce hangi amaçla izleyicilerin karşısına çıktıklarını sergiliyorlar. Üstlerindeki örtüyü çıkartıp atmaları ve maskeyle kimliklerini gizlemeleri bir görev üstlendikleri manasına geliyor. Kişi değil bedeni ön planda ve sergileniyor.



İkinci sezon için seçilen yarışmacıların eleme gecesinden önce göz aşinalığı için ilk sezon yarışmacıları da maskeli balo adı altında maskeli, kimliksiz hallerini gösteriyorlar.



Maske, kölenin bölünmüş olan karakterini temsil eder. Maskeli baloda da köleler bu bölünmüş karakterlerini sergilerler. Gizli ayinlerde ya da kendi topluluklarına açık davetlerde bu durumu gerçekleştirirler. Efendiler ve köleler.



Yarışmacı, akıl kontrolü içeren, psikolojik ve gerilim filmi testere'deki jigsaw karakterini sergiliyor. Programcı, yarışmacı aracılığıyla jigsaw karakterini izleyiciye aktarıyor. Jigsaw, kendi hayatını mahveden ve suç işleyenleri kaçırıp onlara oyun oynuyor. İşkence dolu dakikalar yaşayan köleler canlarını kurtarmak için jigsaw'un kurallarına uyuyorlar. Suçlu kimseler olduklarından bu oyun onlara revadır mesajı veriliyor. Yarışmacı da jigsaw karakteriyle, satanizmin öğretisi olan ölüm ve işkenceyi temsil ediyor.



Minnie mouse, akıl kontrolü programları uygulanan köleyi temsil eder. Minnie ve mickey cinsel köle olmakla birlikte eşcinselliği ve katil programını da bünyesinde barındırır.



Yarışmacı, oyuncak kutusunun içinde ve oyuncak bebek kıyafetleri giymiş. Oyucak bebek programlamasında kölenin hayatı ele geçirilir ve ona suni bir yaşam dayatılarak yönetilir. Yarışmacı bir oyuncak bebek gibi eklem yerlerini çizmiş. Oyuncak bebeklerin ek yerleri çıkartılıp takılır. Bu programlamada köle tıpkı oyuncak bebek gibi çaresiz olduğundan her şekilde yönlendirilmeye razı gelmek durumunda kalır.

Jürinin arkasındaki cansız mankenler de izleyici ve yarışmacı için rol modeldir yani tetiktir.



Masal kahramanı kırmızı başlıklı kız, küçük bir kız çocuğu. Yarışmacı da çocuk olmamasıyla birlikte yüksek topuklularıyla ve mini kıyafetiyle cinselliğini ön plana çıkarmış. Bir de tam dudak bükerken çocukların uyuma vakti yazısı çıkıyor. Canlı yayın olmadığından bunun da rastlantı olmadığı açık. Küçük kız karakteriyle, yetişkin erkeklere hitap etmek hiç de masum bir hareket değil. Bu tamamen travmatik bir olaydır. Programcı, iki yandan saç toplatarak ve çocuk kıyafetleriyle kadınsı bir görüntü ortaya çıkararak çocuklara düşkünlük hastalığını tetikler.



Bu da manidar bir eylem. Dövmeleri ve yeşil saçı ile marjinal olarak adlandırılan yarışmacı adayına jüri "mavi kuş" veriyor. Bu kuşu ona vermek istediğini söylüyor. Mavi kuş, akıl kontrolü programlamasının adıdır. Kuş, ruhu temsil eder. Mavi kuşun anlamı da kişinin, bir ruhun yönetiminde olması durumudur. Bu ruh insan ruhu değildir, şeytan ya da cindir.



Yine bir yarışmacı adayı ve günlük kıyafet değil de kostüm giymeyi tercih etmiş. Kedi kulakları, makyajı ve kedisiyle cinselliğiyle hitap ediyor izleyiciye.



Bir kolu ve bacağındaki kıyafeti yarıya kadar çekilmiş. Leopar deseni, hayvan başlığı ve elindeki maymunla yine cinsellik ön planda.

Programdan bir çok örnek vermek mümkün. Birkaç örnekle de programın içeriğinin açıklığa kavuştuğunu düşünüyorum. İzleyiciye istenilen yaşam tarzı dayatıldı ve bu kölelik devam edecek gibi görünüyor. İzleyici eğer 'ne var bunda' veya 'olsun yine de bana dayatılan bu köleliği istiyorum' diyecek olursa, program amacına ulaşmaya devam eder. Medyayı ele geçiren kitle, daha kalabalık bir kitleyi yönetmeyi sürdürür. Kendi aklıyla düşünemez olanlar, yöneten kitleye muhtaç ve acınası bir şekilde hayatın anlamını kavrayamadan yaşarlar. Umut ediyorum ki böyle olmaz ve bilinçlerini açarlar.

15 Temmuz 2014 Salı

Dünyanın Meselesi Ne?

Google, dünya kupası ile ilgili 63 doodle ile bize futbolun, dünyadaki yıkımlardan ve masum insanların ölümünden daha mühim olduğunu gösterdi.




Dünyanın dışındakilerin de futbolu takip ettiği gösteriliyor. Yani dünyanın dışında gösterilenler hiç de dışta değil. Neden futbol bu kadar önemli? Dünya çapında tesir oluşturan bir unsur olduğundan ötürü olabilir mi? Google, bize dünyanın meselesinin "futbol" olduğunu zorla kabul ettiriyor.




Samsung Galaxy 11 reklamlarında kullanılan "kazanan dünyayı alır" ve "futbol gezegeni kurtaracak" sloganları ile futbolun dünya üzerinde ne denli etkili olduğunu anlatıyor. Art niyetli düzenin kurucularının öngörüsü ile hizmetkarları futbolu, sirkin cambazı olarak ele geçirme, yıkım ve ölüm olaylarını örtbas etmek için kullanıyorlar.

İtalya, Torino Juventus stadyumundaki karşılaşmada kazanan dünyayı alacak.




Dünyamız iblisin avuçlarında.




Siyah başlıklı, cübbeli adamların üzerindeki üç hilal ☣ biyolojik tehlike olarak kullanılır ve bu sembol okült-gizli çevrelerce de aynı anlamda kullanılır. Yani göremediğimiz bir tehlike mevcut. İblis ve ordusu.




Reklama göre, başarısını kanıtlama imkanı bulmuş Rooney, Casillas, Ronaldo ve Messi gibi futbolculardan oluşan takım, uzaylılara karşı dünyayı futbolla savunuyor.




İnsanlar ile iblisin ordusunun karşılaşması.

Samsung markasının sahipleri de dünyanın meselesinin “futbol” olduğuyla hem fikir. Art niyetli düzenin hizmetkarları kendilerini ele veriyorlar.




Rol model gösterilen, gözden düşmeyen futbolcular da akıl kontrolünden elbette nasibini almaktadırlar. Yeteneklerini tamamen ve üst seviyelerde sergilemeleri için onlar da Dorothy gibi ayakkabılarını yani kramponlarını giyip altın tuğlalı yoldan gidiyor ve Alice gibi kurabiyelerini yeyip boylarının yetmediği kapılardan giriyorlar.

Peki aslında dünyanın meselesi ne?

İnsanın insanı katletmesi. İnsanca muameleyi esirgemesi. Bölüp parçalaması. Aşağılık planı için aşağılıkça davranması işte dünyanın meselesi bu.

En azından dıştan insan suretinde olan dünyanın her yerine dağılmış bu ordunun komutanı iblistir. Dünyadaki komut alan liderler ise siyonistlerdir.

İnsan haklarının çiğnenmediği, yaşanabilir ve barışın hakim olduğu bir dünya için art niyetli düzenin ordusunun imhası gerekli. Bunun için bilinci açık, akıllı, kültürlü ve üretebilen, orijinalliğini yitirmemiş insanların bir araya gelmesi şart.




Türkiye'nin içinde ve yakınlarında seyreden olaylar dünyaya şekil vermekte.

Art niyetli düzenin yani siyonistlerin belirlenmiş bir yol haritası var ve senelerce bu yolda ilerlerken hizmetkarlar edindiler.

Kimileri güce sahip olamadıklarında güçlünün yanında yer alırlar. Siyonistlerin taktiği gibi Batıl'ı içten yıkma işine girenler ne yazık ki günümüzde başarılı olamadılar. Bu, başarılı olamayacakları anlamına gelmez. Ama biz panzehirle bu zehri tedavi etmeliyiz. Onları etkisiz hale getirmeliyiz.

Asıl anlatmak istediğim siyonistlerin ve masonların aldıkları kararla ülkemiz şekil alıyorsa buna dur demeliyiz. Peki nasıl?

Meclistekiler bizi mi temsil ediyor yoksa onlara biçilen rolleri üstlenen vekillerle ve liderlerle mi dolu? Büyük çoğunluğu evet.

Türkiye, yeni Amerika mı?

Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan için oluşturulan sembol siyonistlerin yetiştirdiği liderlerden ABD başkanı Obama'nın sembolü ile neredeyse aynı. Çünkü gidilen yol aynı.




Dünyayı yönetip, söz hakkına sahip olduklarını sananlarla bir yola çıkmak, özgürken bileklerini kelepçelemek değil midir?

Ülkemiz her şeye sahip olduğu halde bir de herhangi bir birliğe girmeye ihtiyacı yok. Bu birlikler, inançları sebebiyle dünya hakimiyetlerini sürdürmek için oyunlarını sürdürüp sürekli planlarını güncellemekteler. Ülkemizin değil, kendi menfaatlerini gerçekleştirme yolunda hamleler yapmaktalar.

Bugün Akp hükümeti, Türk ve İslam başlığı altında birlik kurup, bir güç elde edebilecekken ve dünyaya şekil verebilecekken, Amerika ile beraber yola çıktıklarından ötürü sadece sözden ötesine geçemiyor. Sözden ötesine geçebilse bu insanlığın zaferi olur.

Vatanımızın zerresinde hak sahibi olmayıp da olduklarını iddia edenlere vatanı sunmak için vatanı süslemek ve imkan oluşturmak, bir babanın ailesi için ev yaptırıp o evi daha ailesi kullanamadan düşmanına vermesiyle eş değerdir.

Bu akp, chp, mhp meselesi değil. Durum, particilik meselesine dönüştüğünde taraf olup çatışmaktan ileri gidilemiyor maalesef. Görüş ayrılıkları elbette olacaktır. Çözüm ya da proje sunmak yerine sadece çatışmak, düşmana ihtiyaç olmadan kendi kendini imha etmektir. En az iki ortak noktamız olan insanlığımız ve vatan sevgimiz bizi bir arada tutmaya yeter.

Farklılıklarımız Zenginliğimizdir.

Vatanımızda Hepimiz İnsanca Yaşama Hakkına Sahibiz.

Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Boşnak, Arnavut, Rum, Laz, Ermeni, Hemşin, Süryani ya da Müslüman Sünni, Alevi, Şii, Hristiyan, Yahudi ve dine mensup olmayanlar, sayamadıklarım kim olursak olalım hepimiz insanız ve aynı vatana aşığız.

Farklılıklarımız zenginliğimizken, düşmanın zulmünü ayırt edemeyip ayrılıkları öne sürerek bağımsızlık aramak, güçsüzleşmek ve kaybetmek demektir. Oyuna gelip düşmanları arzusuna ulaştırmaktır.

 Vatana ihanet ve insana zulüm etmedikten sonra hepimiz kardeşiz. Atalarımızın canları pahasına düşmana karşı birlikte savaştığı bu topraklarda kardeşçe, insanca yaşamak hepimizin hakkı. Bunu elimizden almalarına izin veremeyiz.

Güncel olarak dünya meselelerinden biri de Amerika ve İsrail'in hamleleridir.

İsrail, eğer "Kürdistan kurulursa onu ilk tanıyacak ülke biziz" diyor. Kuzey Irak Kürdistan olarak sayılıyor fakat İsrail'in kastettiği bütün topraklar, özerk bölge değil. İsrail'i ilk tanıyan ülke de Türkiye'dir. Planladıkları gibi gittiğinin imzasıdır bu.

İsrail, Filistin topraklarında yıllardır masumları katletti ve şuanda da katlediyor. Bu sebeple siyonistler, oluşturdukları Pkk'yı desteklediklerini sürekli dile getiriyorlar.

Aynı şekilde Işid, El Kaide ve CIA işbirliği ile oluşmuştur. Amerika bu kez askerlerinin bir kısmını operasyon yaptığı yerden seçti, diğer kısmını da kendi askerlerinden seçip onlara kılık değiştirterek savaş başlattı. Suriyeli ve Iraklı dışında içerisinde Kanadalı, Fransız, Alman, Rus, Amerikan olan, akılları İslam ile alakası olmayan tetik sözcüklerle ve sloganlarla yıkanmış bir örgüttür. İdeolojilerinden Selefilerden, Sünniler için "onlar Müslüman değildir" diyerek kendileri dışındakileri Müslüman olsalar dahi öldürüyorlar.




Işid'ten kaçabilen militan diyor ki;

"Orada bize İslam'ın kuralları öğretilmedi. Orada bize, kendi istedikleri İslam'ı öğrettiler.

Söyledikleri şeyler akla değil, ruha, kalbe hitap ediyor. Dinleyenler de o sözlerle heyecanlanıyor, bir coşkuya kapılıyor. İlk aşama bu. İkinci aşama ise askeri eğitim.

Işid önce girdiği yerlerde insanlara iyilikle yaklaştı. Onlara ihtiyaçları olan şeyi verdi. Çünkü bu insanlar Esad rejiminde çok acı çekmişlerdi.

Ancak insanlar tarafından kabul gördükçe, çarpıcı bir şekilde değişmeye başladılar. İyi yaklaşımları, zalimleşti, katılaştı. Ya benimlesin, ya da düşmanımsın. Arada gri bir alan bırakmadı.

Onların inançlarıyla çelişen her şey yasak ve yasak olan bir şeyi yapan herkes 'dinden dönmüş' olarak yaftalanıyor ve öldürülüyor.

Diğer ülkelerden genç insanlar getiriyorlar ve onların beynini yıkıyorlar, Işid ideolojisi ile dolduruyorlar.

Böylece kontrol ettikleri yerleri yerelden insanlarla değil, doğrudan kendi kolluk güçleriyle denetim altında tutuyorlar."

Işid, Irak'a girdiğinde kimsenin sesinin çıkamamasının sebebi Amerika ve İsrail'e olan korkularından ötürüdür. Güç, para ile elde edilir ki Amerika'nın girdiği bölgeler petrol ile dolu. Orayı asla boş bırakamaz.

"Kriz, Türkiye ve İran'a da sıçrayabilir." Eski ABD Dışişleri bakanı Hillary Clinton

Türkiye'de bayrak indirme olayının ardı sıra bu olayların patlak vermesi, olaylar öncesinde Türkiye'ye gözdağı vermek içindir . Ne olursa olsun Siyonistler gözünü bize dikmiş ne derseler onu yapmamızı istiyorlar. Bir yandan masumları öldürürken diğer yandan da arzuladıkları ülkeleri kukla gibi yönetiyorlar.

Suriye ve Irak'taki Türkmenler de zulüm içerisinde. Özellikle medyada Doğu Türkistan'da yapılan zulüme dair bir habere rastlamıyoruz. Doğu Türkistan'da, Çin hükümeti Türkleri, bebek, yetişkin ya da yaşlı demeden türlü işkence uygulayıp öldürüyor. Varlıklarını sildikleri gibi Doğu Türkistan'ın ismini de Çince Sincan olarak değiştirmiş ve haritadan ismini silmiştir.

Yanı başımızda ve etrafımızda seyreden dünyanın meselesi bunlar işte.

İyi insanlar ve kötü insanlar. Hak veya Batıl tarafında yer alan ve almak isteyen insanlar. Asıl mesele bu. İyilik ve kötülük, Hak ve Batıl dünyanın varlığından beri mevcut. Mesele, biz ömrümüz boyunca hangi tarafta mücadele vereceğiz. Dikkat etmemiz gereken en önemli mevzulardan biri, kendi kararlarımızı verip korkusuzca mı yaşayacağız yoksa istek ve arzularımıza kapılıp köle olarak mı kaybolup gideceğiz?



17 Şubat 2014 Pazartesi

Nereye Vardık, Varıyoruz, Varacağız.

Doğumumuzla birlikte, içinde bulunduğumuz ortamı keşfetmeye başlarız. Büyüdükçe etrafımızda olup bitenlerle şekilleniriz. Kimse bunu seçemez ama kimimiz düşünürüz; “neden böyle?, neden böyleyim?, neden burdayım?, ne yapmam gerek?” diye. İşte tam da bu noktada bir rehber ve örnek ararız. Başlangıçta hepimiz şahsımıza münasırız. Gerçek ile toplumun benimsediği ve kabul görüleni mi tercih edeceğimiz konusunda arada kalırız. Karakterimiz oturana kadar bu çelişkiyi yaşarız. Bu karakter bazen 16 yaşında oturur, bazen 70, bazen hiç oturmaz. Bir de farkında olmadığımız bir yönlendirmeyle karşı karşıya kaldığımızdan dolayı gerçekten mücadele etmemiz gerekir. Bunun için farkındalık gerekir.

Art niyetli düzenin farkındaysan düzenin etkisini üzerinden atman için ilk önce kendini bilmen gerekir. Kendin için savaşman gerekir. Çünkü asıl önemli olan sensin. Sonsuz yolculuğun, keşfedilmeyi bekleyen, sonsuz bilinmezlikleriyle dolu yolcususun. Kendini tanıman, keşfetmen için buradasın.

Peki neden Marilyn Monroe, Che, Abraham Lincoln, karma, yoga, “hızlı yaşa, genç öl”, “hayat bir partidir” vesaire vesaire. Bitmeyen bir liste. Bir kasırga oluşturularak bize sunulan bu içi zehir dolu pasta da neyin nesi?

Öldüğü halde hala daha üzerinden para kazanılan Marilyn Monroe’dan çekiciliği, Ernesto Che Guevara’dan devrimi , Abraham Lincoln’den özgürlüğü mü öğreneceğiz? Elbette herkesten öğrenilecek bir şey vardır eğer art niyetli düzenin domino taşı değilse.

Senin neleri seçmeye hakkın var biliyor musun? Düşüncelerini, hareketlerini, adımlarını, dünyanı. Dünya harabeye dönse bile senin dünyanda hala güneş doğuyorsa gerçektesin demektir. Orayı sen izin vermedikçe kimse işgal edemez.

_

Dünya, Gündüz, NASA.
Dünyanın başlangıcından bu yana varolan ve anlatılan bir şeyler var. Sen ve ben bu gündeyiz. Bir şeyler öğrendikçe bu dünyayı tanırız ve tanımlarız. Dünya hep aynıdır ve gerçekliğini keşfetmemizi bekler. Tek bir yol var ve o asıl olanı taklit edip yolu kesen ilüzyon yollar.

Liderler, örnek şahıslar, cemiyetler, cemaatler, inançsızlar ve inanç sahipleri, etiketler. Benzersiz olmak ile benzer olmanın farkını keşfetmek gerek öyleyse. Ve biz hangi yoldayız. Rehber ve yol göstericiye ihtiyacımız var çünkü yürümemiz için bu yola ışık tutulması gerek. Olmasaydı aklımız ve ahlakımız devreye girerdi ve hakettiğimiz sona ulaşırmıydık. Kusursuz bir düzene şahitiz. Bunu farketmemiz için hangi noktada olduğumuzu bilmemiz gerekli.

Apaçık ve gizli olanlar ile deneyimle bir yere varmamız gerekir. Apaçık olanı bilmeden gizli olana gidebilir misin? Gizli olanı, apaçık olanı öğrenmeden öğrenirsen ne kadar özgür olabilirsin? Her iki tarafın da kapısından hangi sırayla girersen gir sadece bir yere ulaşman gerekir. Tek olana, gerçeğe. Yoksa sadece kapıları açarsın, görürsün uygulayamazsın ya da şuursuz uygular göremezsin.

Birileri öğrenirken kendince tanımlamış ve bazıları bu yolu bir hayli dağıtmış. Kimileri bu yolu insanları feraha çıkarmak için bildiklerini paylaşmak için kullanmış, kimileri de inançları uğruna tek tip, tehdit oluşturmayan insanları oluşturmak için kullanmış.

Evrende haberdar olduğumuz ve olmadıklarımızlayız. İlk önce işe kendimizi tanımakla başlarsak epey bir yol katederiz. Ruhumuzun, bedenimizin sahibi kim, zihnimiz, algımız nelerle dolu. Asıl görmemiz gerekeni görmek için çabalamamız gerek. Bunun için bilginin peşine düşmeliyiz, sadece bize sunulanla yetinmemeliyiz.

Her şey bakışımızda, algımızda gizli. Çabamızla ilgili.