’MinorityReport0’ adı altında yapılan çalışmalar, her şeyi amaçsız zannedenlerin bilinçlenmesi için birer örnektir.

24 Eylül 2013 Salı

Aklın Yolu Birdir Eğer Kontrol Edilmiyorsa.

Not: Bu yazıyı özel takipçilerime ithaf ediyorum.

Bu kez farklı yazmak istiyorum. Sana yazmak istiyorum. Senin kim olduğunu, nerede yaşayıp, kaç yaşında olduğunu bilmiyorum. Neler yaşadığını, kolaylıklarını ve zorluklarını ve tecrübelerini bilmiyorum. En az bir ortak noktamız var onu biliyorum. Aynı dünyada yaşıyoruz.

Yaşadığımız şimdi, eski zamanın son sürümü aslında. Bizler bu çağa gelmiş insanlarız. Ne öncesine ne sonrasına. O yüzden bu çağın eğlencesi bizim sıkıntısı da bizim. Çağımız geçmişin tecrübeleriyle dolu fakat gerçek tarihin saklanması, dinin yanlış aktarımı, karalanması ya da karmaşıklaştırılması sebebiyle bu tecrübeden menfaatlenemiyoruz. En önemlisi ise dinden bağımsız dünyevi bir düzenin var olması. Bu dünyevi düzen çoğunlukla objektif ve empatik bir yaklaşım sergiler. Aslında derdi dinleri etkisiz kılmak değil insanlardır, fikirlerdir, yaşamaktır der. Fakat bunu ne kadar hayata geçirir önemli olan odur. Dayatma var mıdır bu yaşam tarzında. Günümüzde bunun cevabını izlediği yolla ve elimize teslim ettiği örneklerle veriyor aslında. Ben buyum diyor adeta, özeleştiri bile yapıyor kimi zaman. İnançlardan besleniyor ve yeri geldiğinde onların ardına sığınsa da orijinal, esas ve hakmış gibi davranıyor. Bu dayatım özgürlüğe açılan bir yol mudur? Yoksa.

Bir ilahi düzen var bir de beşeri. Peki beşeri düzenin mimarisi tamamen beşere yani ademoğluna mı ait?

Kitlelere yani bizlere ‘nasıl genç olunur’ ile geliyor ‘kadın-erkek arasındaki ilişki ve çatışma’ ile geliyor, ‘cinsiyet ve kimlik karmaşası’ ile geliyor. Bize neyin, nasıl yapılması gerektiğini, bize sormadan öğretiyor. Ve biz de hakkımız olarak soruyoruz ‘görünmez, dokunulmaz varlık’ sen kimsin?
Bir yanda semavi dinler ve kitapları, bir yanda kendini gölgelere saklayan  dünyaya hakim olmaya ve insanları kendinden geçirmeye çalışan bir inanç. Bir ad mı koymak gerek bu gizli düzene ki bir o kadar aşikar. Illu, illummy, limonata vesaire dalga geçmek etkisiz kılmıyor gerçeği ne yazık ki. Dün firavundur bugün siyonist. Aslında ismi mühim değil ki. Bize, bizden biriymiş gibi yaklaşıyor hatta kendi sesimizle bize konuşuyor çünkü bunun tekniklerini geliştirmiş.

Sen bir bireysin ve kararlarını kendin verirsin. Ben şu inançtayım ya da şu ana kadar duyduğum inançlara mensup değilim dersin. Böyle böyle herkesin doğruları ve eğrileri oluşur. Peki bizleri bu yollara iten etken gerçekten de kendi tercihlerimiz midir yoksa ruhumuzun derinliklerine işleyen yönlendirmeler midir?

Ya buna baştan kafa yormayıp hayali, mutlu bir tablonun içerisinde yaşarız ya da biraz kendimizi gerçekleri bulmak adına iç sorgulamaya dahil ederiz. Bir şeyler bulmak için ama kaybolmak için değil.

Bu dünyada ailemiz bize en merhamet eden kimselerdir. Peki hiç tanışmadığımız ama bizi şekilendirmeye çalışan ve bize sürekli ültimatom verenlere sorgusuzca itaat etmek ne kadar bizi özgür kılar. Sırf kalabalıklar, kesin haklıdırlar diye mi. Peki asıl kimliğimiz ve karakterimiz nasıldır acaba? Bu seviyeye ulaşmak için yönlendirmelerden arınmak gerekir. Tabi bu demek değildir ki her şeyi reddet. Bu sadece bir kaçış olur. Biz bu yaşama sadece önümüze sunulanları seçmeye gelmedik. Bizler birer bireyiz ve aklediyoruz, düşünüyoruz. Sadece bir yol göstericiye ihtiyaç duyuyoruz. Yol göstericini de sorgulamak sana düşüyor. Akıl, yönlendirilmedikten sonra illa ki gerçek yolu bulur. Geriye irademizi kullanarak mücadele etmek kalıyor. Bütün mesele de bu zaten.

"Akıl olmasaydı din yaşayamazdı, din olmasaydı akıl şaşkın kalırdı."

Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa.

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler."

Al-i İmran Suresi, 190-191.

Sinsice yönlendirilmenin can sıkıcı örneklerini vermek istiyorum.

Herkesin izin verdiği kadar hayatına girmek.
Sınırlarını zorlamak, aşmak ve sınırsız olmak.
Ahlak yapısını ve inancını yeniden izinsiz inşaa etmek.
Yapılan bu.

Gençler ne yapar, bunu bize öğretir. Aşk hayatını, giyim tarzını, müzik ve film tarzını belirler. Hatta seçenekleri bol tutar. Öyle ya insan bu, bir elin parmakları bile bir değil. Ne yediğine ve içtiğine de karışır.

İnsanın çektiği nefes, içtiği içecek ve boğazından geçen lokma, onun yaşamına tesir eder. Bunun için yiyecek ve içecekler markalaştı. Markaları dışındakileri de insana fayda vermez hatta hasta üretici hale getirildi. Yasal olmayan uyuşturucu maddelerin de bir kısmı yasallaştırma aşamasında ya da el altından kullandırtılıyor.

Diğer bir konu; Her yerde bir kadın ve erkek tartışması oluşturulur. İki taraf hakkında haksız, övgü ve yergi demeçleri nara atar.

Cinsiyet ve kimlik karmaşası en kafa bulandıran, gereksiz yandaşlık ve haksız eleştiri yapılan konular. Bu durum, yönlendirmenin en üst seviyelerinden.

Kim nasıl tanımlar bilmem ama Hak ile Batıl’ın çizgileri tamamen ayrı ve oldukları yer belliyken ortada durmak isteyen ortada kalır ne yazık ki. Ortada durmak kendini kandırmaktır. ‘katiyen ben batıl tarafta değilim’ diyen birinin yaşamı bunu kanıtlar nitelikte olmalı. Yarayı tedavi etmek için yaraya dokun ama zevk almak için değil.

İyilik de kötülük de serbest kalmak ister. İnsan ne tarafa yönelirse aklı onun için üretim yapar ve kalbi onun sevgisi ile dolar. Kusursuzluk değil kararlı olmak insanı mücadelesinde üstün kılar. Dünya mekanında ne için varız ve ne için mücadele ediyoruz. Biz mi onun içindeyiz yoksa o mu bizim içimizde. Önemli olan bunları cevaplayıp yola çıkmak ya da yolunda emin adımlarla yürümeye devam etmektir.

Sana verilen ömründe (senin) en iyini gerçekleştirmen dileğiyle. Görüşmek üzere.